9 ferritin
diye bi değer var mı gerçekte? 9, ferritinde bi değer olamaz. ben değil tıp alemi diyor bunu. 9, yok demekmiş.
yaz ayını idrak ediyoruz ve dışarısı hiç olmadığı kadar tuhaf. markette bir adam biber seçen karısının yanında duruyor hemen sonra bir başka kadın da bir poşet açıp biber seçmeye başlıyor, ortada duran aynı sebze kasasından. adam sinirleniyor ‘biz seçiyoruz buradan reyonda da biber var niye oradan seçmiyorsun?’
kadın, ‘size ne beyfendi’ diyor ‘buradan seçiyorum işte.’ adam susmuyor ‘ama buradan biz seçiyoruz, sen oradan seç.’ ‘sıcaklar iyi gelmedi size herhalde’ diye karşılık veriyor bu sefer. adamın karısı sıkışmış gibi, utanmış gibi ‘sus artık’ diyor kocasına, ‘sus artık sus’ kolunu çekiyor falan. adam hâlâ ‘biz buradan seçerken sen niye oradan seçmiyorsun?’ diye tutturuyor. sipeysi konusunda hassas biri mi? kadın ‘hepimize yetecek kadar var’ falan diyor ama yani.. o da biber bu da biber size ne bana ne derken maydanoz için bulunuyorum orada ve dayanamayıp karışıyorum ‘bence cevap vermeyin sıkıntı var çünkü.’ kadın bu sonuca biri söylemeden varamayacak anlaşıldı. halbuki karısının hali çok net. bana bakıp kadın -di mi, falan diyor. o zaman malumun ilanı gerçekleşince susuyoruz ve ben maydanoz almayı unutuyorum.
bir şey yapmak istemeyince ya da bir yere gitmek ‘bugün nevresimlerimi havalandırıcam’ diyen birini tanımıştım. harika değil mi? şu an ne yapıyor bilmem ama sadece nem çok demesi kafi. öyle günler bugünler yine de kitap okumama mani değil. bence hatta -tekrar okurluk-. bu sıcakta kimsenin yeni bir şey okumaya mecali yoksa eğer. daha önce okuduklarımızı önümüze koyup tekrar okumak ve ardındaki tasarımı görmek. ama siz bana bakmayın tabii ben 670 sayfalık bir okuma aldım okumam gerekenlerin arasına, gündüz vassaf’ın ressamın isyanı. kitabın hacmi elinizde tutarken hava akımını kestiği için nem derecesinde ufak oynamalara neden olsa da bugüne kadar cümle içinde hiç caravaggio yazması gerekmemiş biri olarak beni oluşturduğu dünyada konforlu hissettirmeyi bildi.
beklenmedik ferahlığı bir romanda bulabileceğim gibi yolda yürürken de tesadüf ediyor. geçen gün yürüyorum, eve çok az kala tepemden bir bardak su döküldü. o kadarlık bir serinleme. hava ne kadar sıcak da olsa öğrenilmiş ilk tepki ciyak! peşi sıra açık bir pencereden gelen küçük çocukların kıkırdaması. süper. umarım temiz sudur, diye seslendim ben de, küçükken geri geri yürüyüp arkamda duran yer silme kovasının içine oturmuştum. temiz abla temiz, diye geldi cevap. anlaştık o zaman.
hazır lanthimos 3 saatlik yeni bir film hazırlamışken sinema salonunda olmak da hiç fena değildi. yönetmenin mor gerçekçi dönemi kinds of kindness, poor things gibi bir şeyden sonra bazılarını pek memnun etmedi. ki -gizli bir bence- poor things de tam olarak bir sinema filmi değildi.
sanat fikrin kendisiyse nezaket de hiç olmadığı kadar yok günümüzde. geçen yemeğe giderken pasta aldım fiyatı 1 milyor filan. ahududusunda -zamanın hızlı aseton içicileri olarak – aseton gibi bir tad aldık. “çok özür dileriz efendim, hemen yardımcı olalım”ın ruhuna fatiha. yok bitmiş böyle şeyler. “öyle olmasa bile” diyor pastaneci. dedim “bu söz kötü bir söz”. böyle zamanlarda iletişiminizi ilkokul 1 seviyesine çekmeniz de bir alternatif.
e lanthimos da nazik bir biçimde vur kır parçala yapıyor; bir dünya kuruyor deforme ederek. vurgusuna bakıyoruz hep beraber, ferritinine ağlayan bilge olarak bence ok!